“İşte Ben, O Tür Firmalarla Çalışmak Zorunda Kalınca, Evde Ölmeyi Bekliyorum”
Başlık tırnak içerisinde çünkü bu söz bana ait değil. Çok sevdiğim iş arkadaşlarımdan biri söyledi. Sohbet arasına sıkışan bu söz, diğer arkadaşlar tarafından dakikalar içerisinde unutulmuş olabilir. Benim ise hafızama -zayıf hafızalı olmama rağmen- mıh gibi çakıldı!
Neden mi?
Bu bir görüş, bu bir tercihti ve ne kadar da yerindeydi. Ne kadar da “susmayın, sesiniz çıksın” diyordu!
Konu derin. Kapitalizmden başlamak lazım ama merak etmeyin, gaz ve toz bulutundan başlar gibi kapitalizmi anlatmayacağım. Neticede herkes, “kapitalizm” denildiğinde en azından “emeğin sömürülmesi” olarak tercüme ediyordur.
Bu yazının amacı, sizi işinizden soğutmak değildir. Tam olarak, şartlarınızı sorgulatma amacı da taşımaz. Hani hep diyorum ya “kariyerinizde size yardımcı olacak içerikler üretmeye çalışıyorum” diye… Heh işte bu yazı da onlardan biri olmayı hedefliyor. Yaptığınız iş her ne olursa olsun, çalışma şartlarınız her ne olursa olsun, bazı gereksiz kuralları, güçlü iletişimle ortadan kaldırabilirsiniz. Bu sayede daha kaliteli bir çalışma hayatına sahip olabilir, kariyer yolculuğunuzda daha huzurlu olabilirsiniz. Bana katılır mısınız bilmiyorum; yorumlarda göreceğiz 😉
Öyleyse, konuya şuradan girelim:
Beterin beteri var, diyerek katlandığımız; katlanırken fark etmediğimiz, fark edince de aksiyon almadığımız bazı gereksiz durumları gözden geçirelim istiyorum.
🤳 Bu yazıyı okuyanlar arasında, mesai saatlerinde cep telefonu kullanımının yasak olduğu işlerde çalışanlar vardır.
🤷♂️ Mesela ben öğrenciyken, cepsiz pantolonla çalışma zorunluluğu olan bir firmada çalışmıştım. Bir işveren (firma, yönetim vs), personelden neden cepsiz pantolon giymesini ister? Bunu birazdan açıklayacağım.
⏳ Yemek molasına çıktığı anda, ardından adeta kronometre tutulanlar veya çay molasına çıkıp, geri dönmesi gereken sürenin bile önceden planlanmış olduğu çalışanlar vardır. Ahmet’in çay molası 14:25-14:35! Ahmet programın dışına çıkamaz. Çıkarsa, sistem hata verir. Sistem? Durun, oraya da geleceğim.
👎 “Esnek çalışma saatleri” şeklinde yumuşatılmış kavramlarla bayağı esnetilen personeller vardır. Daha kötüsü, esnemediklerinde ise acımasızca kırılan personeller vardır.
🙇♀️ Yıllık iznini kullanmak istediğinde sanki hakkı olmayan bir şeyi istiyormuş gibi muamele görenler vardır.
🤒 😒 Yöneticisini arayıp “kötü hissediyorum, bugün gelemeyeceğim” diyemeyenler vardır. Bunu dediğinde çeşitli homurdanmalarla -bu psikolojik şiddettir- karşılaşacağını bilenler de vardır.
🏃♀️ Bu yazıyı okuyanlar arasında maaşı sürekli gecikenler vardır. Hatta bu maddenin kapsadığı kişiler ezici üstünlükte olabilirler. Öte yandan bu kişilerin işe geç kalma hakkı yoktur. Hmm… Bazı haksızlıklıkları yapma lüksü tek taraflı olabiliyor.
👠 👔 Back ofice (arka planda, müşterinin görmediği ofiste) çalıştığı halde, klasik giyinmek zorunda olanlar, saçını toplamak & sakal traşı olmak zorunda olanlar vardır.
💼 Back ofice (arka planda, müşterinin görmediği ofiste) çalıştığı halde, sandalyesine yayılarak oturamayanlar da vardır. Çünkü orası ciddi bir kurumdur ya hani(!)
Daha bunlar gibi birçok madde yazarım ama zihnimi bu kötü senaryolarla yormak istemiyorum. Sizin eklemek istediğiniz bu tür adaletsiz/gereksiz durumlar varsa yorum alanına yazın, uygun olanları bu yazıya dahil edeceğim. Şimdi gelelim olayın nereden cereyan ettiğine ve benim çıkardığım sonuca:
Çalışma Şartlarıyla İlgili Bir Sohbetimizden Alıntı
Bünyamin:
-Arkadaşlar, işimi sevdiğim kadar, iş ortamını ve çalışma şartlarımı da seviyorum gerçekten. Tüm zamanımı kendim yönetiyorum. İstersem şu çay molasını saatlerce sürdürebilirim. Neticede benden bekleneni, zamanında teslim ettikçe kimse benim kaç saat çay içtiğimi sorgulamaz.
Halil:
-Haklısın. Haklı olmakla birlikte, bunu bir lütuf gibi görmekte yanılıyor olabilirsin. Bu, zaten olması gereken bir durum değil mi?
Bünyamin:
-Evet, bu olması gereken bir durum ama kaç tane firma yönetimi bunu sağlıyor? Bence, sahip olduğumuz ayrıcalıkları görmezden gelmemelisin. Düşünsene, çay molana çıkabileceğin saatin önceden bir tabloya yazıldığını ve ona uymak zorunda olduğunu. Böyle firmalar yok mu?
Halil:
-İşte ben öyle firmalarla, aylık 30 bin dolar bile teklif edecek olsalar çalışmıyorum. Bunun yerine evde ölmeyi bekliyorum. İlkte eşyalarımı satmakla başlarım herhalde. Kaynaklarım tükenince yatağıma yatar, cenin pozisyonunda ölmeyi beklerim 🙂 Bu yüzden, bahsettiğin yapıdaki firmalar, benim için bir mukayese ögesi değil.
Bünyamin:
– 😂 🙄 😶 🤔 😂 👍 😕 😏… (Kahkaha, düşünmeye başlama, cevap verememe, biraz daha düşünme, tekrar kahkaha, onaylama, savunduğu konuda kendini kötü hissetme, vay a* koyma…)
Halil ile aramızda geçen sohbetin, yukarıda paylaştığım kısmını okuyanlar şunu düşünüyor olabilir:
“Belli ki Halil’in tuzu kuru, g*tü sağlam. Ben de aynı imkanlara sahip olsam ne felsefeler yaparım…”
Eğer böyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü Halil;
- Mesleğinde tekel olmayan. (Buradan , ortalama/düşük bir beceriye sahip olduğu sonucu çıkmasın. Aynı bölümden mezun olmuş, aynı işi -benzer nitelikte- yapan, başka insanlar da var demek istiyorum)
- Kazandığını paylaşmaktan, henüz birikim yapamamış,
- Paraya dönüştürülebilen dünya mallarına henüz yatırım yapmamış,
- Kazandıkça harcayan,
- Hayat boyu geçim kaygısını ortadan kaldırabilecek türden sigortası olmayan bir arkadaş.
Elbette Halil, “öyle bir işte çalışacağıma evde ölmeyi beklerim” derken mübalağa sanatından faydalandı. İşte bu mübalağa, insanların kendi tercihleriyle yaşadığını bir kez daha hatırlatıyor; bam bam bam diye kafama kafama vuruyordu. Yani, böyle anlamsız kuralları olan firmaları tercih etmenin, tercih önceliği ancak bu kadar güzel özetlenebilirdi.
Buraya kadar olan kısım için şunu söylemek istiyorum: Her insan, en azından tercih önceliğini özgürce yapabilecek kadar kendini geliştirmelidir. Bu gelişim, sadece mesleki alanda uzmanlaşmak değil, iletişim anlamında da kendini geliştirmekle alakalıdır. [Kırmızı yazmamın hatırına bu cümleyi bir kez daha okur muyuz?]
- İletişim yeteneğiyle ne alakası mı var?
- Çaresizlik nedir bilmez miyim?
- Mecbur kalmasa zaten kimse bu tür saçmalıklara katlanmaz mı?
Evet, böyle düşünüyor da olabilirsiniz. O halde bir saniye soluklanın. Şimdi sahne sırası bende. Açılın açılın ben ukalayım(!)
Öğrenciyken, profesyonel anlamda ilk iş deneyimim diyebileceğim o malum firmada çalışmaya başlamadan önce eğitim alıyorduk. Eğitimi de çalışacağım mağazanın müdürü veriyordu. Eğitim sırasında, mağaza içerisinde cep telefonu kullanımının yasak olduğundan bahsetti ve ekledi: Hatta üzerinizde sigara, çakmak, cüzdan taşımanız bile yasak! Bu nedenle cepleri içeriden dikilmiş pantolonlar (cepsiz pantolon) vereceğiz.
“Yok daha neler” demedim tabii ki 😊 Önce bu kuralın neden var olduğunu sordum. Nedeni belliydi işte: Bir an bile olsa iş dışında hiç bir şeyle ilgilenmemizi istemiyorlardı. Bu neden, yumuşatılmış bir şekilde bana izah edildi.
Şunu söyledim:
-İyi ama mağaza içerisinde uyulması gereken kuralları zaten belirttiniz. Bence personeline güvenen, güvenmesi icap eden bir firmanın cepsiz pantolon ile önlem almaya çalışması aslında personele “sana güvenmiyoruz” demektir. Yani, siz öyle düşünmüyor olsanız bile ben bunu böyle algılarım. O yüzden cepleri olan bir pantolonla çalışmama izin verilirse daha verimli olabileceğimi şimdiden söylemeliyim.
Bu açıklamadan sonra, “haha sen bizi çok güldürdün, sana serbest ulan!” tarzında bir imtiyazla özgürlüğüm vaat edildi. Ben ise bu mesajı şöyle algıladım: “Sen biraz sorgulayıcı çıktın. Uyduruk bir bahaneyle sana serbest kılalım ki milletin kafasını bulandırma”
İşte bunu sadece iletişimin gücüyle başarabilirsiniz. Öyle “ben Kara Murat’ım” edalarıyla olmaz bu işler.
Eşim, bir bankanın çağrı merkezinde çalışıyor. Bu yazıyı yayınladığımda artık çalışmıyor olması muhtemel. Velhasıl-ı kelam konumuza döneyim: İşe başladığı günden beri, diğer personellerden daha verimli çalıştığını istatistiksel verilerle anlatıyor bana. Yöneticilerinden aldığı övgüler de cabası. E tamam ne kadar güzel değil mi? Ben de yöneticilik yaptığım için, performansı iyi olan çalışanların bana ne kadar yardımcı olduğunu deneyimlemiş biriyim. Peki eşimin yöneticisi bu süreci nasıl değerlendirmiş, anlatayım:
Bir gün eşim yine telefonda bir müşteriye destek olurken, hemen yanı başındaki, kendisine ait küçük çöp kovasının üzerine ayaklarını uzatmış. Rahat rahat görüşmesini yapıp tamamladığında, IQ’su düşük yönetici, eşimi uyarmak için yanına gelmiş. *İş bu blog yazısında, bundan sonra eşimin yöneticisi kısaca, IQ’su düşük olarak addedilecektir.
Tahmin ettiğim o aşağılık kompleksine sahip sesiyle şunu söylemiş:
-Ofiste ayaklarımızı eşyaların üzerine koymuyoruz Esra’cığım…
Şimdi soruyorum size: İki arılık balı tek başına yapan bir arınız olsa, fakat bu arı diğer arılar gibi uçmayıp, ters uçuyor olsa onu ezer misiniz? Çağrı merkezi dediğimiz yer, back office bir yer değil mi? Personel isterse ayaklarını masanın üzerine atsın, kime ne? Hatta bu davranış örnek teşkil ediyor olsun. Diğer çalışanlar da bundan etkileniyor olsun. Günün sonunda sorulması gereken soru, bugün nasıl oturdun mu, bugün hangi işleri bitirdin mi?
Neyse çok uzattığımın farkındayım. Verilmesi gereken tepkiyi konuşalım:
-Bu pozisyonda oturmak bana iyi geliyor ve görüşmelerimi daha sağlıklı yapıyorum. Bunun bir sakıncası var mı?
Buna benzer bir tepkiyle, kendinizi doğru ifade ederek bu kuralın anlamsızlığını tartışmak zor olmasa gerek…
“Eğer insanlık dünyadaki mevcut krizi sağ salim atlatacaksa, bunun nedeni, bireylerin büyük bölümünün, kendilerine öğretildiği gibi düşünmemeleri olacaktır.” Buckminster Fuller
İş dünyasındaki bu çalışanı robotlaştırma uygulamalarını bir kriz olarak görürsek, Buckminster Fuller’in dediğine kulak vermek akıllıca olacaktır. İş demek, çözüm demektir. Çözüm, çözüm, çözüm… Bu nedenle hem yönetenleri, hem de yönetilenleri çözüm odaklı düşünmeye devat ediyorum. Yukarıdaki IQ’su düşük olarak addedilen yönetici örneğinde olduğu gibi, bize ezberletileni değil; çözüm için en doğru olanı düşünmek gerekir.
Yanılıyor muyum?
ÖNEMLİ AÇIKLAMA:
Bu yazıyı yazarken, herkesin işveren/yöneten karşısında dik durma lüksüne sahip olmadığını biliyorum. Dik duramayan herkesin de tamamen kendi tercihiyle veya kendi hatalarıyla bu pozisyona düşmediğini de biliyorum. Ülke olarak insanların geçim kaygısını gideremediğimiz sürece, birilerinin susmak zorunda kaldığını biliyorum. O yüzden bu yazı, özgürce tercih yapabilme ve kendini özgürce ifade edebilme potansiyeli olanlara gelmiş olsun. Benim yapabildiğim bu! Umarım, gerçek anlamda mecbur bırakılanlar için de koltuk işgalcileri bir şeyler yapabilirler… Yorumlarınızı bekliyorum.
Önemli konuya değinmişsin.
Beş yıl bir kurumda çalışıp, birden fazla kurum çalışanında gözlemlediğim en can alıcı sonuç çalışanlar Bi kaç yıl içinde aşırı yüklemeden işinin haricinde düşünme yetisini kaybediyor. Yaptığı işi farklı cümlelerle sorunca cevap veremiyor.yıpranma payı çok yüksek olduğu halde kurumda çalışmak için çok fazla talep var. Verdikleri haklar özel sektöre göre daha süslü olabilir ama burnundan fitil fitil getirecekler sakın diyorum genç arkadaşlarım.
Ögrenilmiş çaresizlikmi acaba bu IQ su düşüklere katlanmak
Birzamanlar banada IQ düşüklerden biri senden adam olmaz demişti şimdi o yok 😉😂
“senden adam olmaz” da ne kadar çirkin bir lafmış…
Kesinlikle ama malesefki bu çirkin sözlü IQ su yerlerde insanlar üst olabiliyor ki denk geldiginizde ise yasaniyor
Ama herzaman derim “kisi kendini söyler ” 😂😂😂
kovulmuştur kesin 🙂
Uzun zamandır böyle güzel bir konu içeriği olan bir yazı okumamıştım.
“Eğer insanlık dünyadaki mevcut krizi sağ salim atlatacaksa, bunun nedeni, bireylerin büyük bölümünün, kendilerine öğretildiği gibi düşünmemeleri olacaktır.” Buckminster Fuller
Konuyu özetlemiş. Lakin insanlık kendisi gibi düşünmekten çok korkar. Hatta kendisi ile karşılaşsa bu ben miyim der. Köleliğe alıştı insanlık. Köleler güçsüz oldukları için değil, bilgisiz oldukları için köle olur.
“İletişim alanında kendini geliştirmek” diye bir şey yok! En azından henüz.
Bir insanın kendini çalışmak zorunda hissetmesi -bahsedilen konu kapsamında- ve çalışması ya hayatını zehir eden yada insanlığını ondan alır onu ölümden beter eder.
Çalışmak istediğiniz işlerde, işinizi doğru yaparak çalışın, sonrası umurunuz da olmasın, hiç iş bulamasanız bile.
Öyle bir paylaşımdır ki teşekkür demek ne demek. Potansiyeli yüksek olanın algısı açık olduğu anlamı da taşıyorsa anlam ifade etti. Umarım dilek kavramı yaşantınızda sürdürürsünüz.
…Teşekürler…
Potansiyeli yüksek olanın algısı açık olur 😉
Karar verebilirsem tek doğrultuda gelişimimi tamamlar ısteklerim ile yaşamı sürdürebilirim. Karar vermediğim için kişisel gelişim olarak kopyala – yapıştır – öğren ve süregelenle yaşamımı sürdürmeye çaışıyorum. İnternet Sitesinin birinde okuduğum “Karşımızdaki ki insanların hali elindekinin en iyisi olduğunu bilme” ile fayda sağlayabilen durum için algıda yankı uyandırarak fayda sağlayailir; mutluluk da duyabiliriz.
…Saygılarımla…