Profesyoneller Neden Kovulur?
Yönetici yada işveren olsanız hangi personelleri elemek istersiniz? Tahmin ediyorum: birinci sırayı “verimsiz” çalışanlara verirsiniz.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki profesyonel iş dünyasında duygusallığa yer yoktur. Hatta yaygınlaşan bu anlayış, pragmatizm anlayışını destekleyerek yöneticileri daha pragmatik hale getirmiştir. Dolayısıyla böylesine ciddi kararları verebilmelerini kolaylaştırmıştır.
İyi ama firmanın bilinen yüzü olmuş, birçok başarıya imza atmış, tuttuğunu koparan, fırsatları değerlendiren, uçanı kaçanı affetmeyip kâra dönüştüren bir personeli neden kovarsınız?
Siz yönetici olsanız bal veren arıyı neden ezersiniz? Eğer yöneticiyseniz, en iyi personelinizin işine son vermeyi hiç düşündünüz mü? Neden düşünürsünüz? Ben yöneten ve yönetilen biri olarak konuya şu şekilde yaklaşıyorum:
“Aslında ben ukala personeli severim. Ama nasıl? Bana göre, mesleğinde başarılı olup; çok başarılısınız denildiğinde “estağfurullah” diye cevap veren personel kısaca şunu demek istiyordur. “Estağfurullah. Ben başarılı felan değilim.” Evet evet aynen bunu söylemiş oluyor. Estağfurullah kelimesinin anlamını düşünürseniz bundan başka sonuç çıkmıyor. Ben böyle övgülere karşılık “Teşekkür ederim” denilmesinden yanayım. Buna da ukalalık demek hata olur zaten. Şimdi düzeltiyorum: Ben kendini bilen personeli severim. Sahte mütevazılıklar veya içsel kaynaklı özgüven eksikliğinden dolayı mecbur mütevazılıklara karşıyım. “Teşekkür ederim” demek, karşı tarafı onaylayan nazik bir geri bildirimdir. Neden “Estağfurullah” denilsin ki?
Fakat! egonun ve benlik duygusunun kontrolü ele aldığı durumlarda DUR! demesini bilmek gerekir. Özgüvenin tanımı kendi kendine tanrılaşmak değildir. Bu yüzden:
“Ben Oldum” Hastalığına Yakalanırsa Kovarım!
Kişi egosunu iyi beslemiş ve egosuna çok güvenmeye başlamış ise tehlikeli bir virüs bedenini sarıyor demektir. Egosu yüksek insanlar genellikle başkalarından yardım almak istemez. Yardım için gelen tekliflere karşılık aşağılık kompleksi besler ve yardım teklifini küçümsenmek olarak algılar. Çünkü egosu tavan insanların genel görüşü:
-Ben bu işe yıllarımı verdim,
-Siz benim bu firmadaki önemimi bilmiyorsunuz galiba,
-Ben ne başarılara imza atmış insanım,
-Daha yenisin,
-Senden akıl alacak değilim…
gibi cümlelerle özetlenebilir.
Yardım alma ihtiyacı hissetmeyen veya red eden çalışanlar bakış açısını dar tuttukları gibi; işbirliği ve dayanışmayı da yok etmeye başlar. Fikir alışverişi yapmayan bir çalışan birçok bilgi ve tecrübeden mahrum kalır. Kısacası kendi topuğuna sıkmış olur.
İş ilanlarında aranan kriterlere bakarsanız takım olmanın ve yardımlaşmanın önemini anında idrak edebilirsiniz. Birçok iş ilanında aranan kriterler arasında,
-Ekip çalışmasına yatkın,
-Takım olma bilincine sahip,
-Gelişime açık
maddelerini sık sık görürsünüz. Bu da gösteriyor ki büyük işleri küçük parçalara bölen profesyonel firmalar her çalışan için ortak amaca hizmet edecek görev dağılımı ile çalışıyor. Personellerin her biri zincirin halkalarını oluşturur. Hiçbir işveren tek başına bir halkanın, zincir olmasına müsade etmez. Olamaz çünkü. Eğer kendinizi tehlikeli bir şekilde şımartıyorsanız gerçekten tehlikeli sulardasınız demektir. Firma için çok önemli bir isim olabilirsiniz. Firmanızın yıldızı da olabilirsiniz. Fakat bu durum diğer halkalara ihtiyacınız olduğu gerçeğini değiştirmez. Parlak halka olmak tek başına anlam ifade etmez.
Tıpkı futbol takımı gibi. “Ben kimseye pas atmam, kimseden de pas almam. Kendi başıma gider golü atarım. Yılların futbolcusuyum. Hey gidi…” diyen bir oyuncunun takımda kalma olasığını düşünebiliyor musunuz? Hadi düşündünüz; gol atabilme olasılığını düşünebiliyor musunuz? Abarttınız ve onu da düşündünüz. Maçı alabilme ihtimalini? Bunu Polyanna bile düşünemez.
Yüksek Egonun ve Benlik Duygusunun Diğer Belirtileri:
- “Ben oldum” diyen, egosu yüksek kişiler tartışmalarda karşı tarafın haklı olma ihtimalini asla düşünemez.
- Aşırı kibirli davranışlarla benlik duygusunu dışa vurur.
- Çok konuşur, az dinler.
- Onurlu olmak, olması gereken bir davranıştır. Fakat benlik duygusu tavan yapmış kişiler AŞIRI ONURLU olduğunu ıspat etmeye dayalı davranış sergilerler
- Takım başarısını, kendi başarısı gibi görürler
- Şikayet etmeye başlarlar. Şartları, kişileri ve olayları daha sık eleştirirler
İş yerinizde, çevrenizde veya geniş kavramıyla hayatınızda böyle (egoist davranan) insanlara rastlarsanız onları kazanmayı deneyebilirsiniz. Belki bir uyarı yada sarı kart bu egoyu silkeleyebilir. Fakat KIRMIZI kart gerekiyorsa bence çekinmemelisiniz. Şayet kendiniz bu olumsuz davranışları sergilemeye başladıysanız hemen bir üstadın elini öpüp sizi silkelemesini talep edebilirsiniz.
Aksi halde ne kadar profesyonel olursanız olun artık amatör davranışlar sergilediğiniz gözlerden kaçmayacak ve oyundan men edileceksinizdir. Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Bünyamin Kapıcıoğlu | HizliAdam.com (Rekabet Hız İster)
Merhabalar, evdeyazar’dan bu bloğa geldim ve okuduklarım beni tek kelimeyle “mutlu” etti. Değerli hocam, siz de farkındasınız ki blog yazarlarının çoğu “harala gürele” yazıyor ve maalesef Türkçeye gerekli özeni göster(e)miyorlar. Türkçenin bu kadar düzgün ve akıcı kullanıldığı bir blogda fikirsel yolculuk yapmak beni onurlandırdı. İyi ki sizin gibi blog yazarları da var.
Not: 10 civarında makalenizi okudum ve e-posta aboneliği yaptım. Şimdi, iyi bir blog bulmanın heyecanı ile yazılarınızı bekleyeceğim.
Not 2: Yapıcı bir eleştiride bulunmak zorundayım: Siteniz mobilde çok yavaş, ben “hızlı adam” ismine yakıştıramadım. Sağlıcakla kalın…
Çok teşekkür ederim.
Sıkıcı bir günde motivasyonumu yükselten 2. yorum oldu ve gerçekten çok mutlu oldum. Yapıcı yorumlarınızın yanında uyarıcı yorumlarınız da çok makbule geçti. Aynı problemden eşim de bahsetmişti. Mobil sayfası biraz ağır sanırım. En kısa sürede hosting sağlayıcı ve tasarımcı arkadaşımla konuyu tartışacağım. Teşekkür ederim. Mesai’den sonra bloğunuzu inceleyeceğim.
Açıkçası bloğum çok kayda değer bir blog değil; çünkü satış ortaklığı yapmak zorunda olmam bloğumun kalitesini düşürüyor. Bilirsiniz, satış ortalığına yönelik makaleler, bir kısır döngüye ve kendini tekrar etmeye dönüşüyor bir süre sonra. Bu yüzden benim bloğumda dişe dokunur bir şey bulamayacağınızı peşinen itiraf etmeliyim. Yine de bu işin ehli olan biri olarak genel bir değerlendirme yapmanızı isterim elbet. Sağlıcakla…
Açıkcası hayatımda gördüğüm en enteresan bloğu incelemiş oldum. İlk önce bloğun anahtar kelimesi olan AŞK’ın, İlahi AŞK olduğunu düşündüm. Sonra öyle olmadığını fark ettim. Sonra yönlendirmelerin ticari viraller olduğunu düşündüm. Hakkımda sayfası belki biraz beni netleştirir derken daha da karmaşık bir yazının içine düştüm. Burada da bir satış yönlendirmesi ile karşılaştım. Sonra da Hakkımda sayfasındaki “trafik kazasının” satışı güçlendirecek bir kurgu olduğunu düşündüm. İsim yerine mahlas kullanılması ile yapılan işten işi yapan kişinin dahi memnun olmadığını düşündüm. Az düşündüm, çok düşündüm ve bu gece yazacağım makaleyi unuttum 🙂 Bu arada her şeyi yanlış da düşünmüş olabilirim. Ben felsefi yaklaşımlardan ziyade pragmatizm ya da realizm yaklaşımındayım. Tamam tamam süslü laflara gerek yok. Gerçek sonuçları ve somut kavramları daha değerli tutuyorum diyeyim.
“Yahu HızlıAdam sen ne anlatıyorsun? Ne kullandıysan bize de ver.” diyenlere sesleniyorum. Bir de siz bakın bakalım ne dersiniz bu bloğa >> http://www.eskisevgilim.net
Değerli hocam, bu kadar kesin ve keskin saptamalar yapmış olmanız beni düşündürdü doğrusu. Emin olun, bir blog, ancak bu kadar etraflı ve objektif bir bakış açısıyla değerlendirilebilir. Yapmış olduğunuz tespitlerin (“düşündüm düşündüm”lerin) çoğunun doğru olduğunu ifade etmeliyim. İlahi (hakiki) aşk ile beşeri (mecazi) aşk arasında sıkışıp kalmamdan tutun da mahlas kullanmamdaki gerekçeye kadar her tespitiniz doğru; ancak biraz eksik.
Trafik kazası elbette ki bir kurgu değil; ancak kitaba bağladığım kısımlar az biraz kurgusal. Yaptığım işten memnun olmadığım kesin; çünkü yazmaktan ziyade okumayı seven bir insanım ve blog sahibi olmak, sürekli yazmayı gerektiren bir meşguliyet. Zaten bir önceki yorumumda da bir “daire-i faside”nin içinde olduğumu dile getirmiştim. Ve bu yüzden de “bloğumda kayda değer bir şey yok.” demiştim.
Her ne hal ise… Yazacağınız yazıya dolaylı da olsa engel olmama üzüldüm doğrusu:)
Değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim.
Not: Bana önerebileceğiniz ve tatbik etmem halinde yüzümü daha makul yollara çevirecek herhangi bir husus var mı?
Sağlıcakla…
Ben eleştirirken bloğunuzun kötü olduğunu asla kastetmedim. Aksine benim sizden almak istediğim bir takım tavsiyeler var. Birçok alanda satış, pazarlama yapmış olsam da içerik pazarlama konusunda sadece araştırmalarımdan ibaretim. Aslında içerik pazarlama tanımı, yazılan üzerinden gelir elde etmek olarak değerlendirilirse tamam ben de yazarlık yaparak para kazanıyorum diyebilirim. Fakat herhangi bir makaleme yönlendirme linki ekleyebileceğim veya hakkında satış mektubu yazabileceğim kayda değer sponsorları nereden bulabilirim konusunda hiçbir fikrim yok. xticaret gibi 1900’lü yıllardan kalma iş ortaklığı yöntemleri dışında tabi. Bu konuda varsa önerileriniz çok makbule geçer.
Bu arada sıradışı bloğunuz ciddi bir gelir kapısı olabilir. Bloğun potansiyelini bilmiyorum ama bazen aykırı ve tartışmaya yol açacak objeler çok satar. Ya da eleştiri bombardımanına tutulan kişi veya nesneler inanılmaz prim yapar. Örneğin ekşi sözlüğün en büyük eylencesi “Nihat Doğan” ve milyonlarca insanın küfrettiği “justin bieber” elde ettikleri gelir ile “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” sözünü birkez daha hatırlatıyor. En çok kazanan en profesyonel insan olarak da algılanabiliyor. Ve bence öyle. Dediğim gibi pragmatik adamım. Sagopa Kajmer çok karakterli, çok güzel sözler yazıyor diye İsmail YK’dan daha profesyonel olduğunu iddea edemem. Çünkü İsmail YK daha çok kazanıyor. Saçmalıyor olsa da yaptığı işten max. gelir elde edebiliyor. Dolayısıyla düzeltmekte fayda var: Ben sizin bloğu sıradışı ve aykırı buldum. Kötü bulmadım. En iyi yaptığınız işten vazgeçirmek istemem. Bence çok başarılı. Eğer kendinizi daha iyi ifade etmek istiyorsanız eskisevgilim.net’i yaşatmaya devam ederken 2. bir blog açarak farklı bir konsept ile yolunuza devam edebilirsiniz bence.
mevzu egoysa sorun büyük çevremdeki kişilerden bu konuda çok olumsuz yorumlar alıyorum, güzel yazı teşekkürler.
Sorunların büyümemesi için değişim şart ozaman:) Ben Teşekkür ederim
Bazı konularda yeni fikirler edinmem kendi açımdan iyi olacak. Yazınınız için teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim. Faydamız dokunmuşsa ne mutlu
Hocam, buraya yorum yazdığımı unutmuştum. Şimdi tekrar bakınca bir soru sorduğunuzu fark ettim: “xticaret gibi 1900′lü yıllardan kalma iş ortaklığı yöntemleri dışında tabi. Bu konuda varsa önerileriniz çok makbule geçer.” demişsiniz.
Bu konuda xticaret veya clickmerkez dışında herhangi bir öneride bulunamayacağımı belirtmeliyim.
Not: Yapılan yorumları takip etmek için “blogspot”ta olduğu gibi “beni bilgilendir” tiki olsaydı çok daha iyi olurdu. Sağlıcakla kalın…
Geri dönüş için teşekkür ederim. “Beni bilgilendir eklentisi” için web tasarımcım ile görüşeceğim. Anında çözüm olamayabilir. İlerleyen süreçte muhakkak eklemeye çalışırım. Daha öncesindeki ziyaretçi önerilerinin hepsi uygulandı. Örneğin. “Benzer yazılar eklentisi yeniden yazıldı” ve “Sayfa başa dön” butonu yerleştirildi. Sizin önerinizi de değerlendirmeye çalışacağım. Teşekkür ederim
Gerçekten kayda değer bir yazı olmuş.Aslında günümüzün problemi arasında EGO.Kendini yenilemeyen insan var olan bilgisiyle her şey hükmedeceğini ve vaz geçilmez olduğunu düşünüyor.
Yazı için teşekkürler
Merhaba Poyraz bey,
Beğenmiş olmanıza sevindim. Ehl-i Blog. Takibimdekiler arasında 🙂
İyi bloglar dilerim
Merhaba paylaşımlarınızı gerçekten de çok beğendim ellerinize, yüreğinize ve bilginize sağlık ne var ki ‘profesyonellerin işten çıkarılması’ ile ilgili yazınıza ,uzun süredir iş hayatında olan ve alt seviyeden yöneticilik seviyesine ulaşmış biri olarak müsaadenizle düşüncelerimi eklemek isterim…
Maalesef bunu üzülerek söylemek zorundayım ki güzel ülkemde ister özel sektör olsun ister kurumlar olsun düşünen, üreten kişiler çok fazla sevilmiyorlar bu tarz insanlar kurumdaysa tayinlerinin yapıldığını özel sektördeyse işlerine son verildiğini görüyoruz. Global dediğimiz kurumsal firmaların Türkiye dallarında da maalesef durum aynı…eğer yöneticiniz sizin kendisinden daha iyi olacağınızı düşünüyorsa yani daha profesyonel iseniz(aday iseniz) maalesef kendi koltuğunun davasına sizin işinize son verilmesine neden oluyor….
Türkiye de Amerikan iş kültürü hakim yani…kullanabildiğin kadar kullan .biz bunu abarttık özgün haklarını bile vermemeye çalışıyoruz.Keşke Japon iş kültürünü kendimize benimseseydik yada kendi Türk iş kültürümüzü Atatürk ve Mevlana gibi düşünürlerimizden örnek alarak yapılandırabilseydik…Bence bir yöneticinin başarısı çalıştıkları sektöre dahil ettikleri profesyonellerle derecelendirilmeli…Çevremiz de; altında kitap okuyup gelişimimizi sağlamayan çınar ağaçları(profesyonelin) ile dolu… kendinden başka kimseyi düşünmezler onlar..
.Düşünsenize kuş beyinli diye aşağılanan kaz sürüleri bile bizlerden daha vefalı , daha özverili ve daha çalışkanlar…
Yani demem o ki bazen profesyonellerin işlerine son verilme nedeni yüzde yüz katıldığım düşüncelerinizin yanında maalesef işveren veya yöneticilerin yüksek egolarından da kaynaklanıyor olabilir…
Sevgiler, Saygılar…
Merhaba rahula35
Ek bilgi içeren dolu dolu yorumunuz için teşekkür ederim. Size katılıyorum. Bu da kovulma sebeplerinden biri olabilir. Lakin ben o gibi firmalarda çok ısrarcı olmayıp kendi isteğimle istifa ettiğimi bilirim. Bence kariyer hedefi olan herkesin vermesi gereken cesur bir karardır bu. Eğer önünüz kapalıysa veya birilerinin egolarına hizmet ederek çalışmanız gerekiyorsa kovulma noktasına gelmeden direk daha iyisini aramaya başlamalı insan. Tabi bu söylendiği kadar kolay olmuyor herzaman. Malum geçim derdi, ekonomik şartlar, sorumluluklar vs insanın önüne engeller koyabiliyor. Herzaman cesur kararlar alamıyoruz. (Eğer imkan varsa yeni bir iş arayışına başlanmalı diye düzeltelim)
İyi bloglar…
Ego gibi karmasik bir konuyu guzel bir Turkceyle, oldukca guzel orneklerle gayet akici islemissiniz. Bilginize, akliniza saglik.
Teşekkür Ederim İsmet bey;
Daha sık görüşmek dileğiyle, iyi bloglar…
Düşüncenize katılmıyorum estağfirullah demek bütün övgüler allah ait demek istenmiştir. İnsanların yüzüne karşı övmek islamda hoş karşılanmamaktadır. Özgüven eksikliği diye birşey tutturmuşlar her insanın karakteri farklıdır kimi içedönüktür kimi dışadönüktürk kimi ortadadır bunanla bağdaştırmak haksızlıktır içedönük olanlar özgüveni daha eksik kişiler olabilir belki lakin yanlış bir kanı kişilikle karakteri karıştırmayalım.
Bu da bir yorum tabi ki. Sizin gibi düşünmüyorum ama saygı duyuyorum. Teşekkürler